Belirsiz Alacak Davasının Şartlarına İlişkin Güncel Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
Giriş
Belirsiz alacak davasının koşulları son dönemde sıkça Yüksek Mahkeme’nin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 07.07.2021 tarihinde verdiği 2021/485 E., 2021/971 K. sayılı kararında (“Karar”), kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin bir uyuşmazlıkta, davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava olarak mı açıldığını incelemiştir. Yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda ise, davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişinin bu hususu dava dilekçesinde açıkça belirtmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu Hukuk Postası makalesinde, belirsiz alacak davaları ve hatta kısmi davalar açısından önemli nitelikteki bu Karar, önceki Yargıtay içtihatlarıyla karşılaştırılarak incelenecektir.
Karar’ın içeriği ve gerekçesi irdelenmeden önce, belirsiz alacak davası ile kısmi davaya kısaca değinilmesi ve özellikle belirsiz alacak davaları ile ilgili karşıt görüşlerin incelenmesi faydalı olacaktır.
Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Davaya Genel Bir Bakış
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) m. 107’de düzenlenen belirsiz alacak davası, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği veya bunun objektif olarak imkânsız olduğu durumlarda asgari bir miktar ya da değer gösterilerek açılan dava türüdür.[1] Böylelikle davacı, hukuki ilişkiyi ve alacağın belirlenebilir kısmını göstererek belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucunda alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda ise, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmadan dava açarken gösterilen talep sonucu artırılabilir. Alacağın belirli olmadığı hallerde davacının karşılaşabileceği riskleri ortadan kaldırması ve zamanaşımı yönünden avantaj sağlaması nedeniyle uygulamada sıklıkla belirsiz alacak davasının tercih edildiği görülür.
HMK m. 109/1’de düzenlenen kısmi dava ise, talep konusunun niteliği itibariyle bölünebilir olduğu alacaklarda, alacağın sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülebilmesine imkân tanır.[2] Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılabilir.[3] Ayrıca HMK m. 109/3 uyarınca, dava dilekçesinde talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.
Yargıtay Dairelerinin Farklı Görüşleri
İş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklar uzun yıllar boyunca Yargıtay’ın iki farklı dairesi tarafından farklı şekillerde değerlendirilmiş ve hatta aynı ya da benzer konularda karşıt görüşler benimsenmişti. Örneğin Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilmesi ve fakat talebin belirli ya da belirlenebilir olması halinde, bu hususu tamamlanabilir bir dava şartı olarak değerlendirmekteydi. Bu çerçevede söz konusu Daire, talep edilen tutarın beyan edilmesi ve eksik harcın yatırılması için davacıya süre verip bu süre içinde eksikliği tamamlama imkânı tanıyarak davayı ayakta tutma yönünde kararlar vermekteydi.[4] Buna karşılık Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ise, davacı tarafından objektif olarak hesaplanabilmesi mümkün olan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davası açılarak talep edilmesi durumunda, hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddedilmesi gerektiğini belirtmekteydi.[5] Daireler arasındaki bu görüş ayrılığı her ne kadar Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun önüne getirilmiş ise de[6]; işçilik alacaklarının farklı tür ve nitelikte olduğu, aynı tür ve mahiyetteki işçilik alacaklarında dahi her somut olay için geçerli olacak şekilde kesin bir belirleme yapılmasının mümkün olmadığı, her bir somut durumun özelliğine göre ayrıca karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiş ve bu hususun içtihadı birleştirme konusu olamayacağına hükmedilmişti[7].
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin Kapatılması ve Yeknesaklaşan Yargıtay İçtihadı
İhtisas alanı iş ve sosyal güvenlik hukuku olan Yargıtay’ın 9. ve 22. Daireleri arasındaki bu görüş ayrılığı uygulamada ciddi farklılıklar yaratmakta ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilmekteydi. Nitekim dava açılırken yargı alanı dikkate alınarak uyuşmazlığın hangi Yargıtay dairesinin önüne gideceğine göre farklı şekilde dava stratejileri belirlenebilmekteydi.
Uygulamadaki bu farklılık devam ederken Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarihli ve 173 sayılı kararı doğrultusunda, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin kapatılmasına ve bu dairedeki dosyaların Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’ne devredilmesine karar verilmiştir. Bu kararı takiben, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 14.09.2020 tarihinde verdiği kararıyla[8] işçilik alacaklarının konu edildiği belirsiz alacak davalarına dair önceki içtihadından ayrılarak, kapatılan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin görüşünü benimsemiştir. Bu kapsamda, iş ve sosyal güvenlik hukuku alanındaki uyuşmazlıkları inceleyen tek Yargıtay dairesi olan 9. Hukuk Dairesi, kararın yayım tarihinden sonra önüne gelecek hukuki uyuşmazlıklarda, hesabı mümkün olan işçilik alacakları belirsiz alacak davasına konu edilmişse, davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesi gerektiği yönünde değerlendirme yapacak ve bu doğrultuda hüküm tesis edecektir.[9]
Karar’ın Özeti
Kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin uyuşmazlığı inceleyen Yerel Mahkeme, alacağın belirlenebilir nitelikte olması nedeniyle belirsiz alacak davası açılmasında hukukî yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş olup, davacı vekili tarafından işbu karar temyiz edilmiştir. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde, belirsiz alacak davasının istisnai bir dava türü olduğu vurgulanmıştır. Kararın devamında ise, dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının açıkça belirtilmemiş olması ve kısmi olarak açıldığının dava dilekçesinden anlaşılması nedenleriyle, davanın kısmi dava olarak açıldığının kabul edilmesi gerektiğine hükmedilmiştir. Ancak Yerel Mahkeme, davacı vekilinin duruşmada sunduğu beyanından eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının kabulünün gerektiği ve mevcut uyuşmazlıktaki işçilik alacaklarının belirsiz olarak değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle, önceki kararında direnmiştir. Bunun üzerine uyuşmazlık Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelmiş ve Kurul Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi ile aynı yönde değerlendirme yapmak suretiyle Yerel Mahkeme’nin direnme kararını bozmuştur.
Kararın Değerlendirilmesi
Hukuk Genel Kurulu Karar’da, şartlarının mevcut olmaması sebebiyle belirsiz alacak davasının açılamayacağını değerlendirmiştir. Bu bakımdan Karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin güncel olarak benimsediği yaklaşımla aynı doğrultudadır. Öte yandan Karar’da belirsiz alacak davasının istisnai bir dava türü olduğu ve dava dilekçesinde bu hususun açıkça belirtilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Davacının duruşmadaki beyanının huzurdaki davayı belirsiz alacak davası olarak kabul etmek için yeterli olmayacağı ve bu yolla dava türünün değiştirilmesinin mümkün olmayacağı değerlendirilmiştir.
Karar’daki en önemli ve dikkat çekici husus, Hukuk Genel Kurulu’nun davanın belirsiz alacak davası olarak açılması talebini ret gerekçesidir. Karar’da alacağın belirsiz olup olmadığı ayrıntılı şekilde tartışılmamış; bunun yerine belirsiz alacak davası açarken dava türünün dilekçede açıkça belirtilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Bir başka deyişle Hukuk Genel Kurulu, belirsiz alacak davasının yasada öngörülen şartlarına ek bir koşul öngörmüştür. Dolayısıyla, bundan sonra belirsiz alacak davası olarak açılması düşünülen tüm davalarda bu hususun dava dilekçesinde açıkça belirtilmesinin adeta yeni bir şart haline geldiği sonucuna varılabilir.
Karar’da kısmi dava bakımından da önemli nitelikte bir görüş tekrar edilmiştir. Şöyle ki, Hukuk Genel Kurulu isabetli olarak dava dilekçesindeki “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde ibareyi kısmi dava açıldığına dair bir beyan olarak değerlendirmiştir. Kurul, konu ile ilgili geçmiş tarihli bir Hukuk Genel Kurulu kararına[10] da atıf yaparak, dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyorsa ve talep bölümünde “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifade mevcutsa, bu hususun davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi için yeterli olacağını belirtmiştir. Bu doğrultuda, kısmi dava açarken dava türünün dilekçede açıkça belirtilmesinin bir zorunluluk olmadığı sonucuna varılır. Buna karşılık, belirsiz alacak davası açıldığı sırada bu hususun dava dilekçesinde tereddüde mahal vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluktur.
Tüm bunlara ek olarak Karar’da dava türünün değiştirilmesiyle ilgili önemli bir nokta üzerinde de durulmuştur. Her ne kadar davacı vekili duruşmada “davamız belirsiz alacak davasıdır” şeklinde bir beyan sunmuş olsa da dava türünün değiştirilmesi için bu beyanın varlığı kabul edilmemiş ve mevcut dava, kısmi dava olarak nitelendirilmiştir. Nitekim dava türünün HMK m. 180 uyarınca tam ıslah yoluyla veya davalının açık rızasıyla değiştirilmesi dışında, yargılama sırasında sunulacak herhangi bir sözlü veya yazılı beyanla değiştirilmesi hukuken mümkün değildir. Bu sebeple, dava türünün duruşmadaki sözlü beyanla değiştirilmesi Karar’da da isabetli olarak kabul edilmemiştir.
Sonuç
2011 yılında yürürlüğe giren HMK ile öngörülen ve alacaklılara birtakım avantajlar sağlayan belirsiz alacak davaları kısa zamanda hukuk düzeninin tüm aktörlerinin benimsediği ve sıklıkla tercih ettiği bir dava türü haline gelmişti. Ancak, özellikle işçi-işveren uyuşmazlıkları açısından vazgeçilmez nitelikteki bu davanın şartları ve hangi hallerde açılabileceği konusunda farklı Yargıtay daireleri arasında dahi görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Yakın zamanda, ihtisas alanı iş ve sosyal güvenlik hukuku olan Yargıtay dairelerinin de birleşmesiyle birlikte bir uygulama birliği yakalanması nihayet mümkün hale geldi. Hukuk Genel Kurulu’nun işbu makaleye konu Karar’ı da uygulamada yavaş yavaş oluşmaya başlayan bu yeknesaklığı destekler mahiyette, son derece yol gösterici ve uygulayıcılara ışık tutacak nitelikte bir karardır. Karar uyarınca, bu tarihten sonra açılacak belirsiz alacak davalarında, özellikle zamanaşımı yönünden hak kaybı yaşanmaması adına, davanın türünün belirsiz alacak davası olduğunun dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
- Postacıoğlu, İlhan E. / Altay, Sümer: Medeni Usul Hukuku Dersleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2020, s. 242 ve Kuru, Baki: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Yetkin Yayıncılık, 2020, s. 428
- Postacıoğlu, İlhan E. / Altay, Sümer: Medeni Usul Hukuku Dersleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2020, s. 240
- Pekcanıtez, Hakan / Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2020, s. 220
- Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2014/1962 E, 2014/6034 K., 26.01.2014 T. (www.lexpera.com.tr)
- Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 2014/16510 E.,2015/28942 K., 09.10.2015 T. (www.lexpera.com.tr)
- Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 2016/6 E., 2017/5 K., 15.12.2017 T. (www.lexpera.com.tr)
- Özekes, Muhammet: “Gerçek Bir İçtihat: 9. Hukuk Dairesi’nin Belirsiz Alacak ve Sürpriz Karar Yasağıyla İlgili Emsal Kararı”, https://blog.lexpera.com.tr/gercek-bir-ictihat-9-hukuk-dairesinin-belirsiz-alacak-ve-surpriz-karar-yasagiyla-ilgili-emsal-karari/ (Erişim tarihi 23.11.2021)
- Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2016/24476 E., 2020/7547 K., 14.09.2020 T. (www.lexpera.com.tr)
- Ancak önemle belirtmek gerekir ki, bu içtihat değişikliği, sürpriz karar yasağı kapsamında, kararın resmi yollarla yayınlanmasından sonra açılacak davalar bakımından geçerli olacaktır. Bu duyuruya kadar dairelerde birleşmeden önceki içtihatlara göre karar verilecektir.
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2003/4-260 E., 2003/271 K., 02.04.2003 T. (www.lexpera.com.tr)
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Anayasa Mahkemesi (AYM), 17 Haziran 2025 tarihli ve E.2024/237, K.2025/137 sayılı kararıyla (Karar), medeni usul hukukunda köklü bir değişikliğe yol açan önemli bir tespitte bulunmuştur. Yüksek Mahkeme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 166. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ve aynı...
Anayasa Mahkemesi, 22.10.2024 tarihli 32700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 22.05.2024 tarihli 2022/31465 Esas başvuru numaralı kararıyla (“Karar”); dava dilekçesinde davalıların gösterilmeyen adreslerinin ve kimlik numaralarının bildirilmesi için verilen kesin süreye rağmen bu eksikliğin tamamlanmaması...
Türk hukukunda hâkim olan “usul esastan önce gelir” ilkesi uyarınca dava açma sürelerinin doğru tespiti kritiktir. Anayasa Mahkemesi 02.05.2024 tarihli 2020/13187 E. ve 02.05.2024 K. sayılı kararında (“Karar”), dava açma süresinin hatalı tespit edilmesi üzerine davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye...
Hukukumuzda yargılama usulü, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile düzenlenir ve her aşamada hak düşürücü süreler öngörülür. Hak düşürücü süreler, süreye riayet etmeyen taraf için hakkın kullanımının ortadan kalkmasına sebep olan bir yaptırım şeklidir...
Müdahale diğer bir ifadeyle davaya katılma, idari yargılama usulünde hukuk yargılamasına kıyasla temel farklılıklar içerir. Bu farklılıklar, idari yargılamada müdahilin hak arama hürriyetini kullanabilmesi bakımından kritik önem taşır. Bilindiği üzere, idari yargılama usulünde, davacı olmanın iki yolu bulunur...
6 Ekim 2023 tarihli 32331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 2019/17969 sayılı bireysel başvuru üzerinden verdiği 08.06.2023 tarihli kararında (“Karar”) işçilik alacağının ödenmesine ilişkin açılan belirsiz alacak davasının, alacakların belirlenebilir olması nedeniyle dava şartı...
İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu (“İBBGK”) 2021/5 E. 2023/2 K. sayılı 28.04.2023 tarihli İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’yla (“Karar”) hukuk davalarında hükümde kanun yolu süresinin hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen süre içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun...
Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...
Hukukumuzda kesinlik sınırı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır. Alacak miktarı veya dava değeri bu belirtilen parasal sınırların üstünde olan ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarına karşı bir üst mahkemeye başvurma imkanı mevcutken, parasal...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, henüz ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılmış bir davada, mahkeme tarafından ifa zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle usulden mi yoksa esastan mı ret kararı verilmesi ve buna bağlı olarak tayin edilecek avukatlık ücretinin maktu veya...
Islah genel anlamda, tarafların iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağına bir istisna olarak öngörülmüştür ve bu yasak sebebiyle gerçekleştiremedikleri usuli işlemleri kısmen veya tamamen düzeltmelerine denir. Islah, tek taraflı ve açık bir irade beyanıdır ve...
Kanun yolları, mahkeme kararlarının denetlenerek yargılama hatalarının giderilmesini sağlaması açısından hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Ancak, uyuşmazlıkların bir noktada sonlandırılması ve kararların kesinleşmesi gerekir. Bu Hukuk Postası makalesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu...