Mahkeme Kaynaklı Hataların Bireylere Yüklenemeyeceğine İlişkin Güncel Anayasa Mahkemesi Kararı
Giriş
Adil yargılanma hakkının sağladığı en önemli güvencelerden biri mahkemeye erişim hakkıdır. Bunun yanında, mahkemeye erişim hakkının temel unsurlarından biri, bireylerin kanun yollarına etkili biçimde başvurabilmesidir. Bu hakkın korunabilmesi, yalnızca bireyin kendi yükümlülüklerini yerine getirmesine değil, aynı zamanda yargı mercilerinin yürüttükleri işlemleri özenli ve hatasız biçimde yerine getirmesine bağlıdır. Zira mahkemelerin yaptığı hatalar ve eksik işlemler nedeniyle ortaya çıkan sonuçların hukuki himayeye ihtiyaç duyan bireyler üzerinde ciddi etkileri olabilir. Bu tarz işlemlerin sonuçlarının bireylere yüklenmesi, Anayasa tarafından güvence altına alınan adil yargılanma hakkı ve hak arama hürriyeti ile bağdaşmaz.
Bu kapsamda, günümüzde yargılama süreçlerinin büyük ölçüde dijital sistemler üzerinden yürütülmesi, bireylerin mahkemelere erişimini kolaylaştırmakta ayrıca tarafların hata yapması ihtimalini düşürmektedir. Ancak bu durumda yeni hassasiyet alanları da ortaya çıkar. Yargılama bakımından vazgeçilmez olan Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (“UYAP”) gibi dijital platformlar, başvuru ve takip işlemlerinin hızla ve usulüne uygun yapılabilmesine olanak tanırken, hâlâ çeşitli hatalar bireylerin temel hakları açısından ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Özellikle mahkemelerden kaynaklanan hatalar hak kayıplarına yol açmakta ve çeşitli yargı kararlarına konu olmaktadır. Anayasa Mahkemesi de kararlarında, mahkeme kaynaklı usuli hataların kişilerin mahkemeye erişimini engellemesinin hukuken korunamayacağını vurgular. Bu makalede, Anayasa Mahkemesinin 33091 sayı ve 28.11.2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2022/56628 başvuru numaralı ve 26.03.2025 tarihli son kararı[1] (“Karar”) ele alınır.
Başvuruya Konu Olay ve İlk Derece Mahkemesi, Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay Kararları
Karar’a konu olayda başvurucu, usuli hata nedeniyle kendi kusurundan kaynaklanmayan bir nedenle kanun yollarına başvurma hakkını kullanamadığını ve bu durumun adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, İlk Derece Mahkemesi’nde alacak davası açmıştır. Mahkeme, dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Taraflar, bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucunun istinaf dilekçesi mahkemece teslim alınıp taranmış ancak UYAP’a sehven ıslah dilekçesi olarak kaydedilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun istinaf dilekçesini değerlendirmeksizin diğer tarafın talebine dayanarak ve yalnızca bu kapsamda inceleme yaparak istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Dolayısıyla, başvurucunun istinaf talebi, Bölge Adliye Mahkemesi’nce incelenmemiştir.
Ardından; başvurucu, istinaf kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Ancak, Yargıtay ilgili dairesi başvurucunun ilk derece kararına karşı usulüne uygun bir istinaf başvurusunda bulunmadığı gerekçesiyle temyiz talebini reddetmiştir.
Anayasa Mahkemesi Kararı
Anayasa Mahkemesi, somut olayı Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı bakımından incelemiştir. Karar’da da vurgulandığı üzere mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kanun yoluna başvurmak da mahkemeye erişim hakkı kapsamında nitelendirilir.[2]
Anayasa Mahkemesi, kanun yollarına başvurunun usul kurallarına bağlanmasını mahkemeye erişim hakkı bakımından bir engel olarak görmez. Ancak bu kuralların içerik denetimini yaparak belirlilik ve öngörülebilirlik şartlarının sağlanmasını arar. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi kanun yollarına başvuru sürecine ilişkin usul kurallarının aşırı şekilci olmaması gerektiğini vurgular. Özellikle bu kurallar mahkemeye erişimi engelleyecek veya aşırı derece zorlaştırıcı nitelikte olmamalıdır.
Diğer yandan, Anayasa Mahkemesi yargı mercilerinden kaynaklanan hata ve aksamalardan doğan sorumluluğun, yargısal koruma talep eden bireylere yüklenemeyeceğini belirtir.[3] Bu doğrultuda, Anayasa Mahkemesi’ne göre dilekçesini usule uygun şekilde yetkili mahkemeye sunan kişinin, tamamen yargı mercilerinin iç işleyişinden kaynaklanan hatalar nedeniyle kanun yoluna başvurma imkânından mahrum bırakılması, mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olur.
Dolayısıyla, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı başvurucunun sunduğu istinaf dilekçesinin sehven ıslah dilekçesi olarak UYAP’a kaydedilmesi nedeniyle istinaf başvurusu ve temyiz incelemesi yapılamaması başvurucuya atfedilemez. Karar’da başvurucunun, kanun yoluna başvuru dilekçesini mevzuatta öngörülen usule uygun olarak yetkili merciye sunduğu vurgulanarak başvurucunun kendisine atfedilemeyen, İlk Derece Mahkemesi’nin hatasından sorumlu tutulmasının söz konusu olamayacağı tespit edilir.[4] Anayasa Mahkemesi, bu gerekçelerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Ayrıca, söz konusu ihlalin kaldırılması için yeniden yargılama yapılması yeterli bulunarak tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
İlkeler
Anayasa Mahkemesi, adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı bakımından kanun yollarına başvuru ve bu kapsamdaki usul işlemleri bakımından çeşitli ilkeler ortaya koyar. Bu ilkeleri aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:
- Mahkemeye erişim hakkı, yalnızca bir davayı ilk derece mahkemesinde açabilme imkânını değil; aynı zamanda taraflara tanınmış itiraz, istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına başvurma haklarını da kapsar. Dolayısıyla kanun yollarına başvurma hakkı da mahkemeye erişim hakkı kapsamında görülür.
- Kanun koyucu tarafından çeşitli kanun yolları öngörülmüşse, bu başvuru yolları yönünden de adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin eksiksiz şekilde işletilmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, bu kanun yolları sadece şeklen tanınmış olmamalı; bireyin bu yollara etkin biçimde erişebilmesi teminat altına alınmalıdır.
- Yargısal başvuruya ilişkin usul kuralları tek başına mahkemeye erişim hakkını kısıtlamaz. Ancak bu kuralların belirli ve öngörülebilir olması zorunludur. Dava açılmasına ve kanun yollarına başvuru yöntemlerine dair kanuni düzenlemeler veya fiilî işleyişteki belirsizlikler, mahkemeye erişim hakkını zedeleyebilir.
- Dilekçelerin sunulmasına ilişkin usul kuralları uygulanırken, şekli gerekliliklerin bireylerin yargıya ulaşmasını gereksiz yere zorlaştıracak, hatta fiilen imkânsız hâle getirecek düzeyde katı bir anlayışın benimsenmemesi gerekir.
- Yargı mercilerinin kendi iç işleyişlerinden kaynaklanan gecikme, eksiklik veya hataların sonuçlarının bireylere yüklenmesi kabul edilemez. Aksinin kabulü mahkemeye erişim hakkına yönelik ölçüsüz bir müdahale teşkil eder.
Olayın Değerlendirilmesi ve Sonuç
Somut olaya uygulanan ilkeler çerçevesinde Anayasa Mahkemesi, yargı mercilerinin kendi iç işleyişlerinden kaynaklanan hataların hukuki himaye talebinde bulunan bireyler aleyhine sonuç doğurmaması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Başvurucunun istinaf talebini açıkça ve usulüne uygun şekilde sunmasına karşın dilekçenin yanlış kaydedilmesinin, bireyin kusurundan değil tamamen yargı mercilerinin hatasından kaynaklanması Karar’da belirleyici olmuştur. Nitekim, başvurucunun istinaf dilekçesi İlk Derece Mahkemesi tarafından UYAP’a sehven ıslah dilekçesi olarak kaydedilmiş ve bu hatalı işlem nedeniyle başvurucunun kanun yoluna başvurma imkânı ortadan kalmıştır.
Anayasa Mahkemesi, bu tür bir yanlışlığın kanun yolu denetimini fiilen devre dışı bırakmasının, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkıyla bağdaşmadığını özellikle ifade eder. Karar’da, başvurucunun usule uygun davranmış olmasına rağmen, mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan bir aksaklık nedeniyle istinaf talebinin hiç değerlendirilmemesi, adil yargılanma hakkı ve dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına ölçülülük ilkesini aşan bir müdahale olarak nitelendirilir. Bu yaklaşım doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, bireylerin mahkemeye erişim hakkı kapsamında güvence altına alınan kanun yollarına başvurma imkânının, bireylerin kendi kontrolü dışında gerçekleşen hatalar sebebiyle ortadan kalkmasının kabul edilemeyeceğini vurgular.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kanun yoluna başvurma hakkının yargı mercilerinin ihmali nedeniyle kullanılamamasının bir hak ihlali oluşturduğuna hükmetmiş; ihlalin giderilebilmesi için dosyanın yeniden değerlendirilmek üzere İlk Derece Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir. Böylece Anayasa Mahkemesi, yargılama sürecinde ortaya çıkan ve yargı mercilerinin iç işleyişinden kaynaklanan hataların sonuçlarının bireylere yükletilemeyeceği yönündeki yerleşik yaklaşımını bir kez daha teyit etmiştir.
- Anayasa Mahkemesi, 2022/56628 B., 26.03.2025, (RG, S. 33091, 28.11.2025) https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/11/20251128-15.pdf (Erişim Tarihi: 08.12.2025)
- Aynı yönde Bkz., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2024/622, K. 2025/535, T. 17.09.2025; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2024/782, K. 2025/349, T. 28.05.2025.
- Aynı yönde Bkz., Anayasa Mahkemesi, 2016/67616 B., 21.03.2019.
- Bu değerlendirme Yargıtay Özel Dairelerince de benimsenmiş olup kararlarda Anayasa Mahkemesi’ne atıf yapıldığı görülür. Bkz. Yargıtay 17. HD, E. 2017/2819, K. 2019/10811, T. 19.11.2019
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Anayasa Mahkemesi (AYM), 17 Haziran 2025 tarihli ve E.2024/237, K.2025/137 sayılı kararıyla (Karar), medeni usul hukukunda köklü bir değişikliğe yol açan önemli bir tespitte bulunmuştur. Yüksek Mahkeme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 166. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ve aynı...
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 326. Maddesi, davanın tarafları kısmen haklı çıktığında, yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranlarına göre paylaştırılması ilkesini öngörüyordu…
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“HGK”), 08.10.2025 tarihli 2024/572 E. ve 2025/607 K. sayılı kararıyla (“Karar”); önüne gelen uyuşmazlıkta konunun esasının incelenmesinden önce, direnme olarak adlandırılan kararın yeni delil ve gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığını, buradan varılacak sonuca…
Anayasa Mahkemesi, 22.10.2024 tarihli 32700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 22.05.2024 tarihli 2022/31465 Esas başvuru numaralı kararıyla (“Karar”); dava dilekçesinde davalıların gösterilmeyen adreslerinin ve kimlik numaralarının bildirilmesi için verilen kesin süreye rağmen bu eksikliğin tamamlanmaması...
Türk hukukunda hâkim olan “usul esastan önce gelir” ilkesi uyarınca dava açma sürelerinin doğru tespiti kritiktir. Anayasa Mahkemesi 02.05.2024 tarihli 2020/13187 E. ve 02.05.2024 K. sayılı kararında (“Karar”), dava açma süresinin hatalı tespit edilmesi üzerine davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye...
Hukukumuzda yargılama usulü, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile düzenlenir ve her aşamada hak düşürücü süreler öngörülür. Hak düşürücü süreler, süreye riayet etmeyen taraf için hakkın kullanımının ortadan kalkmasına sebep olan bir yaptırım şeklidir...
Müdahale diğer bir ifadeyle davaya katılma, idari yargılama usulünde hukuk yargılamasına kıyasla temel farklılıklar içerir. Bu farklılıklar, idari yargılamada müdahilin hak arama hürriyetini kullanabilmesi bakımından kritik önem taşır. Bilindiği üzere, idari yargılama usulünde, davacı olmanın iki yolu bulunur...
6 Ekim 2023 tarihli 32331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 2019/17969 sayılı bireysel başvuru üzerinden verdiği 08.06.2023 tarihli kararında (“Karar”) işçilik alacağının ödenmesine ilişkin açılan belirsiz alacak davasının, alacakların belirlenebilir olması nedeniyle dava şartı...
İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu (“İBBGK”) 2021/5 E. 2023/2 K. sayılı 28.04.2023 tarihli İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’yla (“Karar”) hukuk davalarında hükümde kanun yolu süresinin hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen süre içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun...
Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...
Hukukumuzda kesinlik sınırı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır. Alacak miktarı veya dava değeri bu belirtilen parasal sınırların üstünde olan ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarına karşı bir üst mahkemeye başvurma imkanı mevcutken, parasal...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, henüz ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılmış bir davada, mahkeme tarafından ifa zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle usulden mi yoksa esastan mı ret kararı verilmesi ve buna bağlı olarak tayin edilecek avukatlık ücretinin maktu veya...
Islah genel anlamda, tarafların iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağına bir istisna olarak öngörülmüştür ve bu yasak sebebiyle gerçekleştiremedikleri usuli işlemleri kısmen veya tamamen düzeltmelerine denir. Islah, tek taraflı ve açık bir irade beyanıdır ve...
Belirsiz alacak davasının koşulları son dönemde sıkça Yüksek Mahkeme’nin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 07.07.2021 tarihinde verdiği 2021/485 E., 2021/971 K. sayılı kararında (“Karar”), kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin...
Kanun yolları, mahkeme kararlarının denetlenerek yargılama hatalarının giderilmesini sağlaması açısından hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Ancak, uyuşmazlıkların bir noktada sonlandırılması ve kararların kesinleşmesi gerekir. Bu Hukuk Postası makalesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu...