Manevi Tazminat Davaları Yönünden Yargılama Giderlerinde Haklılık Oranı Kuralının İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı
Giriş
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 326. Maddesi, davanın tarafları kısmen haklı çıktığında, yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranlarına göre paylaştırılması ilkesini öngörüyordu.[1]
Anılan ilke öncelikle kamulaştırmasız el atma sebebine dayalı tazminat davaları yönünden, 18.1.2024 tarih ve 32433 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi’nin 30.11.2023 T., 2023/101 E. ve 2023/207 K. sayılı Kararı ile iptal edilmişti.
Bu çalışmamızın tarihi uyarınca ise Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 14 Mart 2025 tarihli 32841 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, E.2024/29 sayılı dosyada verdiği 25.12.2024 tarihli kararı (“Karar”) ile HMK m. 326/2’de yer alan bu ilkenin manevi tazminat davaları yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vererek iptal etti. Bu çalışmada, yargılama giderlerinin paylaştırılması konusunda önemli bir değişiklik getiren Karar’ın arka planı, mantığı ve pratik etkileri üzerine bir değerlendirme yapılacaktır.
İptali İstenen Hüküm
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru ile HMK’nın 326. maddesinin ikinci fıkrası manevi tazminat davaları yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali talep edilmiştir. İtiraz konusu kural şöyledir:
“Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.”
Bu hüküm uyarınca miktar belirlenerek açılan manevi tazminat davasında tarafların haklılık oranları talep edilen miktarın kabul ve reddedilen kısımları üzerinden belirlenmektedir. Bu da manevi tazminat davasında tazmin edilmesi gereken manevi bir zarar bulunmasının tek başına davacının tümüyle haklı kabul edilmesi sonucunu doğurmadığı anlamına gelmektedir.
Başvuru, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2024/29) ve Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi (E.2024/58) tarafından ayrı ayrı yapılmış olup, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle bu ayrı başvurular birleştirilerek birlikte incelenmiştir. Her iki mahkeme de önlerinde görülen manevi tazminat davalarında itiraz konusu kuralın “manevi tazminat davaları” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine varmış ve itiraz yoluyla AYM’ye başvurmuşlardır.
Başvuru kararlarında manevi tazminat davalarında davacıya hangi tutarda tazminatın ödeneceğini belirleme konusunda hakimin takdir yetkisinin bulunduğu, bu nedenle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi durumunda kişilik hakkının ihlal edildiği tespit edilen davacının kural uyarınca yargılama giderlerinin bir bölümünden sorumlu tutulmasının kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkıyla bağdaşmadığı gibi kuralın mülkiyet hakkı ile hak arama özgürlüğünü de ihlal ettiği ileri sürülmüştür. Ayrıca, manevi tazminatın hesaplanma yönteminin mevcut olmaması nedeniyle manevi tazminat davasının kısmen reddedilmesinde davacıya atfedilebilecek bir kusurun bulunmadığı, kısmen kabulüne karar verilen manevi tazminat davasında davacının vekalet ücreti ödemek zorunda kalmasının hakkaniyet ilkesiyle çeliştiği belirtilmiştir.
AYM Değerlendirmesi
AYM, öncelikle iptali istenen hükmü Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan hak arama özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmiştir. AYM, Mahkeme, söz konusu düzenleme gereğince manevi tazminat talebinin bir kısmının reddedilmesi durumunda davacının yargılama giderlerinin bir bölümünü üstlenmek zorunda kalmasının, bu kişi üzerinde baskı oluşturduğunu ve bunun da mahkemeye erişim hakkını sınırlandırdığını tespit etmiştir.
Bu doğrultuda AYM, Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca mahkemeye erişim hakkına getirilecek sınırlamaların kanunla yapılması gerektiğini; ancak bir sınırlamanın kanunda yer almasının tek başına yeterli olmadığını vurgulamıştır. Söz konusu düzenlemelerin keyfî uygulamalara yol açmayacak biçimde açık, belirli ve öngörülebilir olması gerektiğini belirtmiş ve bu esaslar çerçevesinde aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır.
i. Yargılama Giderlerinin Ne Şekilde Paylaştırılacağı Yönünden Belirlilik
AYM, miktar belirtilmek suretiyle açılan manevi tazminat davasında tarafların haklılık oranlarının talep edilen miktarın kabul ve reddedilen kısımları üzerinden belirlendiğini, bu itibarla manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verilmesi durumunda yargılama giderlerinin kabul-ret oranına göre taraflar arasında paylaştırılması yönünden herhangi bir belirsizliğin bulunmadığını ifade etmiştir. Zira yargılama giderlerinin nasıl paylaştırılacağı iptali istenen hükümle belirlendiği gibi, bu konuda hâkime de bir takdir yetkisi tanınmamıştır.
ii. Manevi Tazminat Tutarının ve Talepteki Haklılığının Öngörülebilirliği
AYM, Türk hukukunda ilgili yasal düzenlemelerde manevi tazminat olarak ödeneceği ifade edilen uygun bir miktar ya da bir miktar paranın belirlenmesine yönelik herhangi bir hesaplama yönteminin bulunmadığını tespit etmiştir. Başka bir deyişle manevi tazminat olarak ödenecek tutarın matematiksel bir formülle hesaplanmasının mümkün olmadığı vurgulanmıştır.
Bu nedenle davacı lehine hükmedilecek manevi tazminatın tutarının belirlenmesi tamamen hâkimin takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Ancak manevi tazminat davası açan kişinin talebinin hangi oranda haklı bulunacağını öngörmesi mümkün değildir ve böyle bir öngörüde bulunması da davacıdan beklenemez.
AYM, hâkimin takdir yetkisinin sınırsız olmamasının veya bu alanda belli bir içtihat istikrarının oluşmasının dahi bu belirsizliği ortadan kaldırmadığını belirtmiştir. Zira hâkim, talep edilen miktarın çok altında bir tutara hükmetse bile davacı yine yargılama giderlerinin bir bölümünden sorumlu tutulmaktadır.
Ayrıca, manevi tazminat miktarının yargılama sürecinde dosyaya giren bilgi ve belgelerle tam anlamıyla belirlenebilir hâle gelmesinin de mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
iii. Davacı Üzerindeki Baskı
AYM, manevi tazminat davalarında davacının hak kaybına uğramamak için talep ettiği tazminat tutarını olduğundan yüksek belirleme yönünde bir baskı hissetmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, talebin bir kısmının reddedilmesi hâlinde kural gereği yargılama giderlerinden sorumlu tutulma riskinin de davacı üzerinde talep miktarını belirlerken ek bir baskı unsuru oluşturduğunu vurgulamıştır.
Bu kapsamda manevi tazminat davasında talebini düşük tutması hâlinde hak kaybına uğrama riski bulunan; talebinin bir bölümünün reddedilmesi hâlinde ise kural gereğince yargılama giderleriyle sorumlu tutulabilecek kişilerin, temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal güvencelerle uyumlu bir şekilde mahkemeye etkin biçimde eriştiğinin söylenemeyeceği belirtilmiştir.
iv. Gereksiz Talepler ve Yargılama Giderlerine İlişkin Değerlendirme
AYM, davacının yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması hâlinde mahkemelere ölçüsüz veya temelsiz talepler yöneltilip yöneltilmeyeceği hususunu da incelemiştir. Bu bağlamda AYM, talep edilen tutardan daha düşük bir tazminata hükmedilse dahi davacının yargılama gideri ödememesinin, mahkemelerin asılsız taleplerle meşgul edilmesine ya da gereksiz yargılama giderlerinin doğmasına yol açacağı ve bunun yargısal işleyişi aksatacağı yönünde bir sonuca varılamayacağını belirtmiştir.
AYM, bu değerlendirmesini desteklemek üzere HMK’nın “Dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle yargılama giderlerinden sorumluluk” kenar başlıklı 327. maddesinin (1) fıkrasına atıfta bulunmuş; gereksiz şekilde davanın uzamasına veya masraf yapılmasına sebebiyet veren tarafın, davayı kazansa dahi karar ve ilam harcı dışındaki yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını üstlenmekle yükümlü kılınabileceğinin kanunda açıkça düzenlendiğini hatırlatmıştır. Dolayısıyla, davacının yargılama sürecinde gereksiz giderlere yol açmasını önleyebilecek mekanizmaların mevcut olduğu vurgulanmıştır.
AYM Kararı
AYM, yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında, miktar belirtmek suretiyle manevi tazminat davasını açacak kişinin hakimin hükmedeceği tazminat tutarını, başka bir ifadeyle davanın sonunda talebinin hangi oranda haklı bulunacağını öngörebilmesinin mümkün olmadığı ve tazminat miktarının hakimin takdirine göre belirlendiği davalara ilişkin yargılama giderleri bakımından herhangi bir özel düzenlemenin de bulunmadığı gözetildiğinde kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın “manevi tazminat davaları” yönünden kanunilik şartını sağlamadığı sonucuna ulaşmıştır.
Açıklanan nedenle kural, manevi tazminat davaları yönünden hak ve özgürlüklerin belirlenmesinin sınırlama ölçütü olarak belirtilen ve Anayasa’nın 13. maddesi ile düzenlenen kanunilik ilkesi ile hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddelerine aykırı bulunmuştur.
Karşı Oy Gerekçeleri
Karara karşı oy kullanan üyeler, özetle şu gerekçeleri ileri sürmüşlerdir:
Manevi tazminat davalarında davacının, hak kaybı yaşamamak için talep edeceği tazminat tutarını yüksek belirleme baskısı altında kalabileceği kabul edilmekle birlikte, manevi tazminat miktarına ilişkin belirsizliğin tarafların her ikisi açısından da mevcuttur.
Davacı, kendisine yönelen haksız fiilin etkilerini ve yaşadığı manevi zararı doğrudan tecrübe ettiği için, bu zararın boyutunu davalıya kıyasla daha iyi değerlendirebilecek durumdadır.
İtiraz konusu kural, kanun koyucunun takdir yetkisinin bir parçası olup; davaların hızlı ve etkin şekilde sonuçlandırılması yönünden kamu yararı amacı taşımaktadır. Düzenleme özellikle abartılı, temelsiz veya ciddiyetten uzak taleplerin disipline edilmesine ve mahkemeler ile icra dairelerinin gereksiz yere meşgul edilmesinin önlenmesine hizmet eder.
Ayrıca davacının adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı önemli olmakla birlikte, davalının hak ve menfaatlerini de aynı ölçüde korunmalıdır. Kuralın iptali sonucunda yargılama giderlerinin tümünün davalıya yüklenmesi ihtimali, davacıları aşırı yüksek tazminat talepleriyle dava açmaya teşvik edebilir.
Buna ek olarak, hâkimlerin her ne kadar yargılama giderlerine ilişkin takdir yetkileri bulunmasa da manevi tazminat miktarının belirlenmesinde sahip oldukları takdir yetkisi, adaletsiz sonuçların ortaya çıkmasını önlemek bakımından önemli bir denge unsurudur.
Sonuç
AYM’nin Karar’ı, manevi tazminat davalarında yargılama giderlerinin paylaştırılması konusunda önemli bir değişiklik getirmektedir. Karar'ın yürürlüğe girmesinin ardından, manevi tazminat davalarında davacının talebinin kısmen kabul edilmesi halinde dahi yargılama giderlerinin haklılık oranına göre paylaştırılması mümkün olmayacaktır.
Karar, Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren dokuz ay sonra yürürlüğe girecek olup, yürürlük tarihi 14.12.2025’tir.
- Bkz Resmi Gazete 14/03/2025 T., S: 32841, (AYM, E.2024/29, K.2024/226, 25/12/2024) ayrıca https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2024/226
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Anayasa Mahkemesi (AYM), 17 Haziran 2025 tarihli ve E.2024/237, K.2025/137 sayılı kararıyla (Karar), medeni usul hukukunda köklü bir değişikliğe yol açan önemli bir tespitte bulunmuştur. Yüksek Mahkeme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 166. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ve aynı...
Adil yargılanma hakkının sağladığı en önemli güvencelerden biri mahkemeye erişim hakkıdır. Bunun yanında, mahkemeye erişim hakkının temel unsurlarından biri, bireylerin kanun yollarına etkili biçimde başvurabilmesidir. Bu hakkın korunabilmesi, yalnızca bireyin kendi yükümlülüklerini yerine getirmesine değil…
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“HGK”), 08.10.2025 tarihli 2024/572 E. ve 2025/607 K. sayılı kararıyla (“Karar”); önüne gelen uyuşmazlıkta konunun esasının incelenmesinden önce, direnme olarak adlandırılan kararın yeni delil ve gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığını, buradan varılacak sonuca…
Anayasa Mahkemesi, 22.10.2024 tarihli 32700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 22.05.2024 tarihli 2022/31465 Esas başvuru numaralı kararıyla (“Karar”); dava dilekçesinde davalıların gösterilmeyen adreslerinin ve kimlik numaralarının bildirilmesi için verilen kesin süreye rağmen bu eksikliğin tamamlanmaması...
Türk hukukunda hâkim olan “usul esastan önce gelir” ilkesi uyarınca dava açma sürelerinin doğru tespiti kritiktir. Anayasa Mahkemesi 02.05.2024 tarihli 2020/13187 E. ve 02.05.2024 K. sayılı kararında (“Karar”), dava açma süresinin hatalı tespit edilmesi üzerine davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye...
Hukukumuzda yargılama usulü, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile düzenlenir ve her aşamada hak düşürücü süreler öngörülür. Hak düşürücü süreler, süreye riayet etmeyen taraf için hakkın kullanımının ortadan kalkmasına sebep olan bir yaptırım şeklidir...
Müdahale diğer bir ifadeyle davaya katılma, idari yargılama usulünde hukuk yargılamasına kıyasla temel farklılıklar içerir. Bu farklılıklar, idari yargılamada müdahilin hak arama hürriyetini kullanabilmesi bakımından kritik önem taşır. Bilindiği üzere, idari yargılama usulünde, davacı olmanın iki yolu bulunur...
6 Ekim 2023 tarihli 32331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 2019/17969 sayılı bireysel başvuru üzerinden verdiği 08.06.2023 tarihli kararında (“Karar”) işçilik alacağının ödenmesine ilişkin açılan belirsiz alacak davasının, alacakların belirlenebilir olması nedeniyle dava şartı...
İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu (“İBBGK”) 2021/5 E. 2023/2 K. sayılı 28.04.2023 tarihli İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’yla (“Karar”) hukuk davalarında hükümde kanun yolu süresinin hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen süre içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun...
Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...
Hukukumuzda kesinlik sınırı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır. Alacak miktarı veya dava değeri bu belirtilen parasal sınırların üstünde olan ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarına karşı bir üst mahkemeye başvurma imkanı mevcutken, parasal...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, henüz ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılmış bir davada, mahkeme tarafından ifa zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle usulden mi yoksa esastan mı ret kararı verilmesi ve buna bağlı olarak tayin edilecek avukatlık ücretinin maktu veya...
Islah genel anlamda, tarafların iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağına bir istisna olarak öngörülmüştür ve bu yasak sebebiyle gerçekleştiremedikleri usuli işlemleri kısmen veya tamamen düzeltmelerine denir. Islah, tek taraflı ve açık bir irade beyanıdır ve...
Belirsiz alacak davasının koşulları son dönemde sıkça Yüksek Mahkeme’nin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 07.07.2021 tarihinde verdiği 2021/485 E., 2021/971 K. sayılı kararında (“Karar”), kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin...
Kanun yolları, mahkeme kararlarının denetlenerek yargılama hatalarının giderilmesini sağlaması açısından hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Ancak, uyuşmazlıkların bir noktada sonlandırılması ve kararların kesinleşmesi gerekir. Bu Hukuk Postası makalesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu...