Anayasa Mahkemesi’nin Rekabet Kurulu’nun Yerinde İnceleme Yetkisini Değerlendirmesi
Giriş
Anayasa Mahkemesi’nin (“AYM” veya “Mahkeme”) 2020/67 E. 2022/139 K. sayılı 09.11.2022 tarihli kararında (“Karar”) ile 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (“7246 sayılı Kanun”) bazı maddelerinin iptal edilmesi talep edilmiştir. Bu maddeler, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (“4054 sayılı Kanun”) yapısal tedbirlere ilişkin 3. maddesi, Rekabet Kurulu’nun (“Kurul”) yerinde inceleme yetkisine ilişkin 4. maddesi ve Rekabet Kurumu (“Kurum”) personelinin statüsüne ilişkin 12. maddesidir. Kararda, 4054 sayılı Kanun’un sadece Kurum personelinin araştırma görevlisi olarak atanmasına ilişkin olan kısmı da iptal edilmiş olup diğer hükümlerin iptal edilmesine gerek görülmemiştir. Bu makalede, 4054 sayılı Kanun’un 15. maddesinde düzenlenen Kurul’un yerinde inceleme yetkisine ilişkin olan kısmı karşı oy görüşleriyle birlikte ele alınır.
Arka Plan
24.06.2020 tarih ve 31165 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7246 sayılı Kanun ile 4054 sayılı Kanun’da yapılan değişiklerden bir tanesi Kurul’un yerinde inceleme yetkisine ilişkindir. Bu değişiklikle, Kurum uzmanlarının teşebbüs veya teşebbüs birliklerinin kayıtlarını, fiziki ve elektronik verilerini ve belgelerini inceleyebileceği, bunların kopyalarını ve fiziki örneklerini alabileceği düzenlenmiş ve Kurum'un düzenleme öncesinde var olan uygulaması yasal bir zemine oturtulmuştur.
AYM’nin kararda da ifade ettiği üzere, bilişim teknolojilerindeki son zamanlarda kesintisiz devam eden gelişmeler sonucunda kişisel veriler, geleneksel yöntemlere oranla çok daha fazla ve hızlı işlenmektedir. Bu doğrultuda, daha önceden birbiri ile ilişkisiz görülen pek çok veri merkezi olarak bir araya getirilmekte ve veriler veri madenciliği gibi ileri teknolojik imkanlarla analize tabi tutulmak suretiyle veriden yeni üretme kapasitesi artmakta ve kişisel veriler ticari işletmeler için kıymetli bir varlık niteliği kazanmaktadır. Diğer bir taraftan ise daha yaygın bir şekilde veri işlenmesiyle terör ve suç örgütlerinin işlenen bu verileri elde etmeye yönelik girişimleri de arttığından bu durum kişisel verilerin korunmasına ilişkin hassasiyeti de arttırmıştır. Bu nedenle, Kişisel Verilerin Korunması Kurumu (“KVKK”), bu hassasiyete paralel olarak faaliyetlerini arttırmış ve arttırmaya da devam etmektedir.
Yukarıda ifade edilen bu hassasiyetlerden dolayı, 7246 sayılı Kanun’un Kurul’un yerinde inceleme yetkisine ilişkin Kurum uzmanlarına tanıdığı bu geniş yetki kişisel verilerin korunması bakımından oldukça tartışma konusu olmuştur. Bu minvalde, 4054 sayılı Kanun’un 15/1(a) maddesinde düzenlenen kuralla hiçbir sınırlama olmaksızın teşebbüslerin her türlü belgesinin kopyalanmasının ve örneğinin alınmasının mümkün kılındığı, bu işlem sırasında ilgili teşebbüs temsilcisinin hazır bulunmasına ilişkin bir şarta yer verilmediği gibi teşebbüslerin ticari sır ve müşteri çevresine ilişkin verilere erişim yetkisi tanıyan kuralın kişisel verilerin elde edilmesi ve işlenmesi konusunda herhangi bir güvence de içermediği ifade edilmiş ve ilgili kuralın hukuki belirlilik ve orantılılık ilkesiyle bağdaşmamasından dolayı iptali talep edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin İptal Talebini Değerlendirmesi
AYM, Kurul’un yerinde incelemesine ilişkin 4054 sayılı Kanun’da düzenlenen hükümle ilgili değerlendirmesi esnasında kişisel verilerin korunmasına atfettiği önemin altını çizer. Mahkeme, öncelikle kişisel verilerin Anayasa’nın 20. maddesindeki özel hayatın gizliliği kapsamında güvenceye kavuşturulduğunu ifade eder. Daha sonra AYM, ilgili hükmün ve dolayısıyla kişisel verilerin korunmasının kişi bakımından kapsamını ele alır. Mahkeme, Anayasa’nın 20. Maddesinde “Herkes” ibaresinin geçtiğini, dolayısıyla tüzel kişilere ilişkin verilerin de madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtir. Bununla birlikte, Karar’da tüzel kişilerin de medeni haklara sahip gerçek kişilerin yanı sıra bireysel başvuru yapma yönünde dava ehliyetine sahip olduğu ifade edilir.
AYM’nin bu yaklaşımı oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Nitekim, 24.03.2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (“KVKK”) mehaz kanunu olan 20.02.1995 tarihli ve 95/46/EC sayılı Avrupa Veri koruması Direktifi (“GDPR”) tüzel kişilere ilişkin verileri dışlar. Mahkeme, bu farklı yaklaşıma gerekçe olarak son yıllardaki teknolojik gelişmeleri ve 12.07.2002 tarihli ve 2002/58/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nde elektronik haberleşme sektörü bakımından tüzel kişilerin de kişisel veri sahibi olduğunun kabul edildiği gösterilir.
Kararda tüzel kişilerin de kişisel verilerin korunması kapsamında olduğu tespit edildikten sonra, iptali istenen hükmün bir sınırlama getirdiği kabul edilir ve ilgili hükmün Anayasa’ya uygunluğu değerlendirilir.
Kanunilik değerlendirmesi
AYM, Anayasa’nın 20. maddesine atıf yaparak kişisel verilerin yalnızca ilgili kişinin açık rızası olduğu ve kanunla öngörüldüğü hallerde işlenebilecek olduğunu belirttikten sonra, iptali istenen kuralla Kurul’a tanınan yetkinin konu, kapsam ve sınırları bakımından açık ve net olduğunu ve kuralın belirlilik, ulaşılabilirlik ve öngörülebilirlik kriterlerini sağlaması dolayısıyla kanunilik ilkesine uygun olduğunu ifade eder.
Ölçülülük değerlendirmesi
Mahkeme ölçülülük değerlendirmesi sırasında ise öncelikle Anayasa’nın 48. maddesinin ikinci fıkrası ve 167. maddesiyle devlete yüklenen serbest piyasaların çalışmasını sağlama ve kartelleşmeyi önleme yükümlülüğünün altını çizer ve ilgili maddenin meşru bir amaca yönelik olduğunu belirtir. Bu minvalde, Mahkeme piyasaların sağlıklı ve düzenli bir şekilde işlemesinin zorunlu bir ihtiyaç olduğunu ve bazı durumlarda gerçeğe uygun başka delil bulunmasının zorluğunu belirterek iptali istenen hükmün zorunluluk unsurunu karşıladığını tespit eder.
Ayrıca, Kurum uzmanlarının alınacağı bu delillerin piyasa aksaklıklarını, tekel ve kartelleşmeyi önleyeceğinden bahisle hükmün elverişli olduğu kabul edilir. Bu hususa ilaveten, AYM, teknolojik gelişme ve veri depolama yöntemlerinden dolayı, rekabet ihlallerinin teşebbüslerin iç yapıları ve piyasa gücü gibi veriler üzerinde inceleme yapılmasının mümkün olmayacağını belirterek bu durumun gereklilik unsurunu karşıladığını dile getirir.
Son olarak Mahkeme, ilgili hükmü orantılılık bakımından inceler ve söz konusu incelemelerin (I) belge ibrazı suretiyle yapılması, (II) Kurul’un zor kullanma yetkisi olmaması, (III) taraflara savunma hakkı verilmeyen konuların dayanak yapılamaması, (III) Kurul’un KVKK’da öngörülen yükümlülüklere tabii olması ve (IV) özel nitelikli kişisel verilerin daha katı şartlara tabi olmasından dolayı orantılı olduğu sonucuna varıp iptaline gerek olmadığı sonucuna varır.
Karşı Oy Gerekçeleri
Karşı oy gerekçeleri iki başlık altında toplanabilir. Bunlardan ilki iptali istenilen hükmün kanunilik ilkesine uymaması, ikincisi ise ilgili hükmün konut dokunulmazlığını düzenleyen Anayasa’nın 21. Maddesine aykırı olmasıdır.
Kanunilik
Karşı oylarda, iptali istenen maddede her türlü veri ve belgenin kopyalarını ve fiili örneklerini alabilme yetkisi düzenlenmiş olmasına rağmen Kanun’da elde edilecek bu kopya ve fiziki örneklerin nasıl kullanılacağı, nerede işleneceği ve saklanacağı konusunda Anayasa’nın 20. maddesinin (3) numaralı fıkrasında aranan koşulları karşılayacak güvencelere yer verilmediği ve bu bilgi ve belgelerin ne şekilde kullanılacağına, ne suretle ve ne kadar sürede saklanılacağına, söz konusu bilgilere itiraz etme imkanının olup olmadığına ve silinme süresine ve usulüne yer verilmediği ifade edilip, ilgili hükmün belirlilik unsurunu sağlamadığı ve dolayısıyla kanunilik ilkesiyle çeliştiği belirtilir.
Konut Dokunulmazlığı
Karşı oyların diğer bir gerekçesi ise konut dokunulmazlığıdır. Bu görüşe göre, bütünüyle işe özgülenmemiş yerler konut kapsamında sayılmalıdır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve AYM’nin de bu görüşte olduğunu işaret eden kararlar ileri sürülür.[1] Dolayısıyla, ilgili karşı oya göre iş yerlerinin konut olarak nitelendirilmesi durumunda, inceleme yapılabilmesi için iş yeri sahibinin açık rızası gerekir. İş yeri sahibinin açık rızası olmadığı durumlarda ise hakim kararı gerekir. 4054 sayılı Kanun’un 15. maddesinin son fıkrası uyarınca, iş yeri sahiplerinin incelemeye izin vermemesi bir yerinde incelemenin engellenmesi olarak addedilip, ilgili teşebbüs idari para cezasıyla karşı karşıya kalacağından, teşebbüs sahibi yerinde incelemeye rıza gösterse dahi, bu rızanın açık rıza olarak sayılamayacağının altı çizilir.
Sonuç
Sonuç olarak AYM, Kurul’un yerinde inceleme yetkisini, rekabetin korunması için ölçülü ve kanunilik ilkesine uygun bir araç olarak kabul eder. Diğer bir taraftan ise AYM’nin tüzel kişilerin de KVKK’daki korumadan yararlanabileceğini ve Kurum’un KVKK’daki yükümlülüklere tabii olduğunu belirtmesi önemlidir. Her ne kadar AYM bu konuda net bir tavır sergilemiş olsa da kişisel veriler konusunda gün geçtikçe artan hassasiyet, kişisel veriler ve Kurul’un yetkileri konusundaki bu tartışmanın devam edeceği izlenimini uyandırır.
- Niemietz/Almanya, B. No:13710/88, 16/12/1992 §30; Société Colas Est c./Fransa, B. No. 37971/97, 16 Nisan 2002, §§ 40-42; Petri Sallinen ve diğerleri/Finlandiya, B. No: 50882/99, 27/12/2005, § 70, Mehmet Taşdemir, B. No: 2013/3436, 18/5/2016, § 55.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.