Miras Hukukumuzun Karıştırılan İki Kavramı: Tereke Yöneticisi ve Vasiyeti Yerine Getirme Görevlisi
Giriş
Miras hukukumuzun temeli sayılabilecek olan tereke kavramı, bir kimsenin ölümü sonrasında kendisine ait olan mal, hak ve borçlarının tamamını işaret eden bir kavramdır. Tarih içerisinde insanoğlu kimi zaman dini inanışları gereği geride kalan ve değer atfettiği eşyaları ile gömülürken zaman ilerledikçe terekenin hayattaki aile mensuplarına kaldığı görülmüştür. Roma hukuku ve benzer dönemlerdeki hukuk sistemlerinde yer alan mirasın taksimine dair ilk kurallar, mülkiyete dair anlayışın gelişmesi ve malvarlığına atfedilen değiş – tokuş değerinin artması ile beraber gelişerek derinleşmiş ve mirasbırakanın son arzuları da bu hukuk alanında dikkat edilen bir başlık olmuştur.[1]
Miras hukukumuzda sanayi devrimi ile birlikte hız kazanarak artan “mirasbırakanın son arzusu” kavramı kara Avrupası hukuk sistemlerinde de yerini bulmuş ve mirasbırakanın ölümünden sonra terekesinin yönetiminde söz sahibi olması, arzu ederse yasal mirasçıları dışındaki kişilere de vasiyet edebilmesi mümkün hale gelmiştir. Bu gelişen anlayışla birlikte ortaya vasiyeti tenfiz memuru (bugünkü ifadesi ile vasiyeti yerine getirme görevlisi) kavramı ortaya çıkmıştır. Bununla beraber, miras hukukumuz içerisinde ele alınan bir diğer kavram olan tereke yöneticisi fonksiyon yönünden her ne kadar vasiyeti yerine getirme görevlisine çok benzese de ayrışan ya da birinin diğerinden önce geldiği durumlar mevcuttur. Bu iki kavramın birbirine olan bu yakınlığı uygulamacıların çoğu kez yanılgıya düşmesine sebep olmaktadır. Tereke yöneticisi ve tasfiye memuru kişilerini de bu denkleme eklediğimizde, miras hukuku kişilerini birbirine karıştırmamak uzman olmayan bir kişi için neredeyse imkânsız hale gelmektedir.
Tereke Yöneticisi ve Vasiyeti Yerine Getirme Görevlisi
Öncelikle vasiyeti yerine getirme görevlisi ile tereke yöneticisinin tanımları ile başlamakta fayda vardır. Tereke yöneticisi kavramı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”) m.592’de yer almaktadır. Kanun, bir tanım yapmaktan imtina etmekte ancak maddede sayılan hallerin varlığında terekenin yönetiminin bir kişiye bırakılabileceği ifade edilmektedir. Maddede anılan bu hallere bakıldığında tereke yöneticisinin istisnai olarak görevlendirilen ve terekenin kimlere taksim edileceğinin kesin olarak bilinmesinin önünde engeller mevcut olduğunda atanacağı görülmektedir. Bu anlamda tereke yöneticisi görevlendirilmesi uygulaması için sulh hukuk hakiminin alacağı bir nevi tedbir olduğunu söylemek mümkündür.
Vasiyeti yerine getirme görevlisi ise TMK’da geniş bir düzenleme alanı bulmuştur. Kanun’un miras hukuku başlıklı üçüncü kitabının birinci kısmının ikinci bölümünün beşinci ayrımı tamamen vasiyeti yerine getirme görevlisi için ayrılmıştır. 743 sayılı mülga kanunda çok daha dar kapsamlı olarak düzenlenen vasiyeti yerine getirme görevlisi kavramı, bu sefer çağdaş muadillerine uygun olarak detaylı bir şekilde düzenlenmiştir.
TMK m.552, vasiyeti yerine getirme görevlisinin görevlerini sıralayarak bir tanımlama yapmaktadır. Buna göre vasiyeti yerine getirme görevlisi, mirasbırakan tarafından atanan ve mirasbırakanın son arzularının yerine getirilmesi için gerekli bütün işlemleri yapmakla görevli ve yetkili olan kimsedir.
Tereke yöneticisinin düzenlendiği TMK m.592’nin ikinci fıkrasında vasiyeti yerine getirme görevlisine işaret edilerek bu iki kavram arasındaki benzerliğe de dikkat çekilmiştir. Buna göre eğer mirasbırakan terekenin tamamı üzerinde yetkili olmak üzere vasiyeti yerine getirme görevlisi atamış ise, önemli bir engel bulunmadıkça terekenin yönetimi ona verilir. Bu halde vasiyeti yerine getirme görevlisi için özel nitelikli bir tereke yöneticisi olduğunu söylemek mümkündür. Ancak vasiyeti yerine görevlisinin hukuki niteliği bununla sınırlı değildir. Öncelikle tereke yöneticisi, terekenin kimlere pay edileceğinin kesin olarak bilinmediği durumlarda tasfiyeye kadar terekenin özverili bir şekilde yönetilmesi ve korunması için sulh hukuk hakimi tarafından tedbiren görevlendirilen bir kişi iken vasiyeti yerine getirme görevlisi mirasbırakanın son arzusunu yerine getirmekle görevli, mirasbırakanın talimatları ile bağlı olan kişidir. Tereke yöneticisi, tereke yönetiminde tarafsız olması icap ederken vasiyeti yerine getirme görevlisi tarafsız değildir, o mirasbırakanın bir anlamda vekili olarak son arzusu ne yönde ise o şekilde iş ve işlem yapar. Nitekim Serozan, vasiyeti yerine getirme görevlisini bu niteliklerinden dolayı mirasbırakanın post-mortem vekili saymaktadır. Doktrin de bu bakış açısına paralel olarak tereke yöneticisinin sorumluluğunu vesayet, vasiyeti yerine getirme görevlisinin sorumluluğunu ise vekalet hükümlerine dayandırmaktadır.[2] [3]
Kavramların Birbiri İle Karıştırıldığı Örnekler
Vasiyeti yerine getirme görevlisinin mirasbırakan tarafından seçilmesi ancak bu görevinin sulh hukuk hakimi tarafından bildirilmesi sıklıkla tereke yöneticisi ile karıştırılmasına neden olmaktadır. Pek çok Yargıtay kararında, sulh hukuk hakimlerinin tereke yöneticisi atamak arzusunda olmasına rağmen vasiyeti yerine getirme görevlisi atadığı ya da mirasbırakanın arzusu hilafına hareket ederek seçilen vasiyeti yerine getirme görevlisine görevini bildirmediği veya seçilen kişi vefat etmesine rağmen hakimin yine de bir başka kişiyi vasiyeti yerine getirme görevlisi olarak görevlendirdiği görülmektedir. Hal böyle iken Yargıtay pek çok kararında sulh hakiminin görevinin yalnızca vasiyetnameyi açıp okumak ve gerekmesi halinde önlem almaktan ibaret olduğunu, eğer ki miras bırakan bir vasiyeti yerine getirme görevlisi atamış ise hakimin yetkisinin bu kimseye görevini bildirmekle sınırlı olduğunu içtihat etmektedir. (Y2HD, 03.05.2010 – 5896 – 8739; Y2HD, 10.06.1982, 4696 – 5208; Y2HD, 24.06.2002, 6124 – 8396; Y2HD, 19.10.2006, 6115 – 14304)[4] [5]
Yargıtay vasiyeti yerine getirme memurunun sulh hukuk hakimi tarafından belirlenmesi sorunu dışında ayrıca mirasçıların bir vasiyeti yerine getirme görevlisi atama haklarının olup olmadığı da tartışılmıştır. Yargıtay her ne kadar daha sonradan bu konuda verdiği istikrarlı kararları ile böyle bir imkanın olmadığına karar verse de Yargıtay bir kararında vasiyetnamede vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmamış veya atanan vasiyeti yerine getirme görevlisi görevi kabul etmemiş veya herhangi bir sebeple görevi yapamayacak duruma düşmüşse, mirasçıların oybirliği ile vasiyeti yerine getirme görevlisi seçebileceğine dair hatalı bir karar da vermiştir. (Yarg. 2. HD, 14.7.1982, 5704/6311- YKD 1983, C. 9, S. 1, s. 42). Bu kararın mülga kanun döneminde verilmiş olması ve dönemin kanununda vasiyeti yerine getirme görevlisi ile ilgili detaylı bir yasal düzenlemenin olmaması bu hatalı karara sebebiyet vermiştir.
Sonuç
Sonuç olarak tereke yöneticisi ve vasiyeti yerine getirme görevlisi her ne kadar ortak olarak tereke üzerinde iş ve işlem yapma yetkisine sahip kişiler olsa da görevlerinin kaynağı bakımından birbirilerinden ayrışmaktadırlar. Tereke yönetimi, sulh hukuk hakiminin takdiren vereceği bir tedbir kararı iken vasiyeti yerine getirme görevlisi mirasbırakanın münhasır arzusu ile görevlendirilir. Bu arzu dışında ne hakimin ne de mirasçıların miras bırakan adına karar verme yetkisi bulunmamaktadır.
- Kocaağa, Köksal: “Vasiyeti Yerine Getirme Görevlisinin Hukuki Niteliği”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, c. 6, sayı. 2, ss. 0-0, Haz. 2002
- Uyar, Talih: Türk Medeni Kanunu, Gerekçeli-İçtihatlı, Miras Hukuku, C. III (MK 495-682), Ankara 2002
- Kocayusufpaşağlu, Necip: Miras Hukuku, 3. Baskı, İstanbul 1987
- Gençcan, Ömer Uğur: Miras Hukuku, Genişletilmiş 6. Baskı, Ankara 2022
- Dural, Mustafa/Öz Turgut: Türk Özel Hukuku, C. IV, Miras Hukuku, İstanbul 2012
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.